İstanbul Sanayi Odası (İSO), sanayi firmalarının sürdürülebilirlik konusundaki konumuna dikkat çekmek ve bu konuda farkındalık yaratabilmek için “Türkiye ve AB Perspektifinden Sürdürülebilirlik ve İş Dünyası” konulu bir Web Semineri düzenledi. İSO Yönetim Kurulu Başkanı Erdal Bahçıvan’ın ev sahipliğinde düzenlenen seminere Ticaret Bakan Yardımcısı Gonca Yılmaz Batur ve Avrupa Birliği (AB) Türkiye Delegasyonu Başkanı Nikolaus Meyer-Landrut konuşmacı olarak katıldı. Seminere sanayi firmalarının temsilcileri ve sürdürülebilirlik konusunda çalışmalar yapan uzmanlar yoğun ilgi gösterdi.
İSO Başkanı Bahçıvan, yaptığı konuşmada sürdürülebilirlik kavramının artık günümüzde çok kritik bir konu haline geldiğini söyledi. Çevresel sorunlara ve iklim değişikliğine; kalkınma anlayışlarında, üretim ve sanayi stratejilerinde yer vermeyen ülkelerin uluslararası rekabette kaybedeceği yeni bir dünya düzeni ile karşı karşıya olduklarına dikkat çeken Bahçıvan, burada esas olanın üretim ve çeşitliliğin devamlılığı sağlanırken insan yaşamının garanti altına alınması olduğunu anlattı.
Bahçıvan, başka bir ifade ile sürdürülebilirliğin kendi ihtiyaçlarımızı, gelecek nesillerin ihtiyaçlarından ödün vermeden karşılayabilmek olduğunu belirtti. Devletlerden sürdürülebilir kalkınma hedeflerini gerçekleştirmeye yönelik politika oluşturmaları, eyleme geçmeleri beklenirken, bireylerde de sürdürülebilir yaşam pratiklerinin ve önceliklerinin geliştiğini ifade eden Bahçıvan, işin özünün nasıl üretiyoruz ve nasıl tüketiyoruz sorularında olduğunu dile getirdi. Bahçıvan, geleceğimizi, üretim ve tüketime yüklenen yeni anlam ve anlayışın belirlediğini söylemenin abartı olmayacağını ekledi.
Gündelik hayat açısından bakıldığında, her gün yaşantımızda çevreyi, iklimi ve diğer canlı türlerini etkileyecek kararlar aldıklarını belirten Bahçıvan, bu kararların artık sorgulandığına işaret etti. Bahçıvan, tüketim alışkanlıklarımızdan, beslenme tercihimize ve su kullanımına kadar birçok konunun sürdürülebilir bir günlük yaşamı destekleyecek şekilde gözden geçirildiğini, çevre dostu bir yaşam anlayışının özellikle gençler arasında yaygınlık kazandığını belirtti.
Günümüz gençlerinin günlük tercihlerinin onları birer “yeşil tüketici” olarak şekillendirdiğine değinen Bahçıvan, sanayi firmaları olarak buna dikkat etmeleri gerektiğine dikkat çekti. Bahçıvan, gelecek neslin hem tüketici hem de şirketlerinde istihdam edecekleri insan kaynağı olduğunu hatırlatarak bu neslin tercihlerine uygun modelleri şimdiden ve de geç kalmadan geliştirmeleri gerektiğini söyledi.
Küresel Isınma ve İklim Değişikliği yerine son zamanlarda İklim Krizi tanımlamasının giderek öne çıktığının altını çizen Bahçıvan, bu konuda insanlığın geri dönüşü olmayan bir yola girmemesi için artık sadece 10 yıllarının kaldığının sıklıkla vurgulandığını anlattı.
Dünyanın bu sebeple, düşük karbonlu ve sıfır atıklı şehirlerin inşasından, enerji verimliliğine; döngüsel ekonomiden sanayinin teknoloji adaptasyonuna kadar geniş bir yelpazede gerçekleşecek değişime daha hızlı ve kararlı bir şekilde hazırlandığını dile getiren Bahçıvan, işletmeleri için yeni nesil bir “iş yapma modeli” olarak tanımlanabilecek bu değişimin finans, bilgi ve iletişim teknolojileri ile iş ortaklıkları gerektirdiği gibi farklı fırsatların doğmasına da vesile olacağını ifade etti.
“Yeşil yarış” olarak tanımlanan bu dönüşümün iş liderlerini yerel ve küresel sorunları sadece maliyet ve endişe kaynağı olarak görmekten çıkartacağını ve çözümün bir parçası olmalarını sağlayacağını aktaran Bahçıvan, domino etkisi ile kendini hissettirecek bu dönüşümde; yasal düzenlemeler, piyasalar, tüketici tercihleri, girdi fiyatları, kar-zarar gibi üretime etki eden konularda köklü değişiklikler yaşanacağının öngörüldüğünü söyledi.
Artık üretimin her alanında; ürün, ham madde ve teknoloji seçimlerinde sürdürülebilirlik kriterlerinin ön plana çıktığı yeni bir düzenin başladığını dile getiren Bahçıvan, teknoloji odaklı üretimin sürdürülebilirlik açısından da önemli olduğuna dikkat çekti. En büyük ihracat pazarları Avrupa’da, küresel sahnede rekabetçiliğin; endüstrinin daha yeşil, daha döngüsel ve daha dijital olmasından geçtiğinin altının kuvvetle çizildiğini belirten Bahçıvan, yeni sanayi stratejisinde, yeşil ve dijital dönüşümün ikiz bir dönüşüm olarak öngörülmesinin bile sürdürülebilirlik ve teknolojinin birbiri ile sıkı bağını ortaya koyduğunu dile getirdi.
Sürdürülebilirlik konusunda daha fazla düşünmek, söylemler üretmek döneminin artık yerini pratiğe ve uygulamaya bıraktığını ifade eden Bahçıvan, “Öyle ki, Avrupa Birliği’nin Yeşil Mutabakat açıklaması, IMF’in yeşil toparlanmayı teşvik etmesi iklim krizini ekonomik krizden çıkış stratejilerinin odağına yerleştiriyor. Avrupa Yeşil Mutabakat planı, AB’nin 2050’ye kadar karbon nötr- sıfır emisyon olma hedefine ulaşmak amacıyla yol haritasını ortaya koymaktadır. Avrupa Birliği’nin Yeşil Mutabakat altında öngördüğü dönüşüm; sanayiden ulaştırmaya, enerjiden tarıma kadar birçok boyutta stratejik düzenlemeyi kapsamaktadır. Söz konusu Mutabakat salt bir “çevre” stratejisi değil, ülkemizi de yakından ilgilendiren yeni bir uluslararası ticaret sistemi olarak görülmekte ve sanayi sektörümüzün şimdiden hazırlıklı olmasını gerektiren önemli bir adım olarak ön plana çıkmaktadır” dedi.
Bahçıvan şöyle devam etti:
“Gerek Avrupa Birliği’nin aldığı kararlar gerekse Avrupa ile birlikte dünyadaki karbon emisyonlarının yüzde 44’ünü oluşturan Kore, Japonya, Çin ve İngiltere’nin net karbon emisyonlarını sıfıra indirme hedeflerini yakın zamanda açıklamaları, dünyada artık geri dönülmez bir değişimin başladığını bizlere göstermektedir. ABD’de geçtiğimiz kasım ayında yapılan seçimleri kazanan Demokratların da ocak ayında başlayacak iktidarları döneminde iklim kriziyle mücadeleye önem verecekleri öngörülmektedir. Bu çerçevede, ülkemizde firmalar için yeşil üretim destek programı adı altında bir program başlatılmalı ve yeşil üretim koşullarına uyum için tüm süreçlerinde yapacakları harcama ve yatırımlar desteklenmelidir. Böylece, Avrupa Birliği başta olmak üzere dünyada hızlanan yeşil dönüşüm sürecine Türk sanayisinin adaptasyonu hızla gerçekleşebilecek ve ülkemiz rekabetçi yeni ticaret yarışında hak ettiği yere ulaşabilecektir.”
Avrupa Yeşil Mutabakatı’nın Türkiye için bir risk olduğu kadar, sürdürülebilir kalkınmayı hedefleyen bir dönüşümün aracı olabilecek yepyeni bir fırsat da olabileceğini vurgulayan Bahçıvan, Sınırda Karbon Düzenlemesi altında AB’ye ödenecek tutarların bir karbon fiyatlama sistemi kurularak Türkiye’de sektörlerin dönüşümü için kullanılmasının, halihazırda farklı isimlerle çevre koruma amacıyla alınan vergilerin de bu amaçla kullanılmasının mümkün olduğunu açıkladı.
Ayrıca düşük karbon ekonomisine geçişi kolaylaştıracak alternatif teknolojilere yatırımı özendiren vergi avantajlarının büyük fayda sağlayacağını belirten Bahçıvan, İSO olarak durumun ciddiyetinin farkında olduklarını ve bu konuda organizasyon yapılarını yenileyerek, muhtelif etkinlikler planlayarak; sürdürülebilirlik konusunu 2021 yılında en önemli gündem maddesi yapmayı hedeflediklerini anlattı.
Sonrasında konuşan Ticaret Bakan Yardımcısı Gonca Yılmaz Batur, pandeminin sağlık yanında ekonomik anlamda da dünyayı etkilediğini söyledi. Pandemiden önce ticaret savaşları ve korumacılık uygulamalarının artmasının küresel ekonomi ve ticareti güçleştirmişken şimdi artık bu zorlukların daha da boyut kazandığını anlatan Batur, OECD’nin aralık ayı raporuna göre 2020 yılında küresel ekonominin yüzde 4,2, Euro Bölgesi’nin yüzde 7,5 küçülme olduğunu ifade etti.
Sürdürülebilirliğin kısa süreli kazanımlar için toplumsal yaşam üzerinde uzun vadeli etkilerin feda edilmemesi olduğunu belirten Batur, AB’nin Yeşil Mutabakat ile 2050 yılında karbon nötr olan ilk kıta olmak hedefini ortaya koyduğunu dile getirdi. Bunun yanında Güney Kore’nin Temmuz 2020’de yeşil yeni mutabakat açıkladığını aktaran Batur, inşaat, enerji, ulaşım, sanayi ve yeşil dönüşümün teşvik edilmesi için 135 milyar dolarlık paket sunduğu bilgisini verdi.
Dünyadaki karbon salınımının yüzde 28’inden sorumlu olan Çin’in 2060 yılında karbon nötr olma hedefini koyduğunu belirten Batur, Dünya Ekonomik Forumu’nun büyük sıfırlama inisiyatifi başlattığını hatırlattı. AB’nin sınırda karbon uygulamasının ihracatçıları çok etkilediğini dile getiren Batur, Bakanlık içinde kurulan çalışma grubunun teknik istişarelerin yanı sıra özel sektörün görüşlerine de önem verdiğini anlattı. Yeşil mutabakattan öncelikli etkilenecek sektör temsilcileri ile toplantılar yaptıklarını belirten Batur, çelik, alüminyum, seramik, plastik, kimya, inşaat malzemeleri, otomotiv, beyaz eşya, tekstil, konfeksiyon, tarım ve ulaştırma sektörleri ile bir araya geldiklerini ifade etti. Batur, yakında sürdürülebilirlik ile ilgili eylem planını açıklayacaklarını ekledi.
AB Türkiye Delegasyonu Başkanı Nikolaus Meyer-Landrut ise dünyayı dönüştüren bir süreç içinden geçtiklerini, ekonomilerin ve sağlık sistemlerinin ne kadar kırılgan olduğunu gözlemlediklerini söyledi. Avrupa’da kısmı kapanmaların yaşanmasına karşın AB’nin verdiği uzun vadeli sözleri unutmadığını belirten Meyer-Landrut, kapsayıcı ve sürdürülebilir büyümeyi nasıl sağlayacaklarını tartıştıklarını dile getirdi.
Avrupa Yeşil Mutabakatı’nın sadece iklim ve çevre anlaşması olmadığını, AB’nin yeni büyüme stratejisi olduğunu vurgulayan Meyer-Landrut, AB’nin bu hedeflere tek başına ulaşamayacağını, uluslararası iş birliğinin zorunlu olduğunu kaydetti. AB fonlarının yanında şirketlerin kendilerini adapte etmelerinin bu dönüşümün gerçekleşmesindeki önemine değinen Meyer-Landrut, AB’nin sürdürülebilir finansın merkezi olmak istediğini dile getirdi. Türkiye’nin AB’nin tedarik zincirinde önemli bir ülke olduğunu hatırlatan Meyer-Landrut, Türkiye’nin de AB’nin sürdürülebilirlik yolculuğunda kendilerine katılmasını arzuladıklarını ekledi.
Ardından konuşan İş Dünyası ve Sürdürülebilir Kalkınma Derneği Başkanı Ebru Dildar Edin, pandemi ile birlikte iklim değişikliğinin görmezden gelinemeyeceğini anladıklarını söyledi. Dünya Meteoroloji Örgütü’ne göre bu yılında tarihin en sıcak üç yılından biri olduğunu belirten Edin, pandemi sonrasında dönemde dijitalleşme ve sürdürülebilirlik kriterlerine uyan şirketlerin daha ön planda olacağını kaydetti. Paris Anlaşması’na göre küresel ısınmayı 1.5 derecede tutabilmek için her yıl yüzde 7 emisyon salınımının azalması gerektiğini hatırlatan Edin, insanların çoğunlukla evde oturduğu bu yıl bile bunun ancak yüzde 8 azaldığının bilgisini verdi. Edin, AB’nin kendi firmalarına sağladığı kredilerle onların sürdürülebilir kalkınmaya uyumlu hale getirirken rekabet avantajlarını yitirmemeleri için sınırda karbon düzenlemesi öngördüklerini ekledi.
Yatırımcı İlişkileri Derneği Sürdürülebilirlik Çalışma Grubu Başkanı A. Cenk Göksan ise iklimsel ve çevresel zorunluluktan dolayı yeni bir politikaya ihtiyaç duyduklarını söyledi. Bu asrın sonuna doğru insanlık ve diğer canlılar için sonlanma riski olduğunu belirten Göksan, bu sorunun ancak global olarak çözülebileceğini dile getirdi. Sonraki 10 yılda kendini adapte edemeyen şirketlerin büyük zorluklar yaşayacağına işaret eden Göksan, kar maksimizasyonu yerine kar optimizasyonu ve sadece hissedarlara değil tüm paydaşlara değer yaratma yaklaşımının benimsenmesi gerektiğini vurguladı. Yatırımcının artık karın arkasındakini aradığını anlatan Göksan, şirketlerin sosyal ve çevresel uygulamaları, insan sermayesine olan yaklaşımları ve itibarlarının önem kazandığını ekledi.
Sonrasında S360 CEO’su Kerem Okumuş bir konuşma yaptı. Okumuş, önümüzdeki dönemde büyük bir kırılmadan geçeceklerini ve kırılmanın kar odaklı şirketler ile paydaş odaklı şirketler arasında geçeceğini söyledi. Yeni bir regülasyon ortamının da bunu tetiklediğini kaydeden Okumuş, İngiltere’de alınan karar doğrultusunda 2030’da içten yanmalı motora sahip araçların piyasaya çıkamayacağını hatırlattı. Müşteri taleplerinin önemine işaret eden Okumuş, yeni kuşağın artık üretimin arkasındaki hikayeyi talep ettiğini belirtti. Okumuş, daha az su kullanımı, daha az kimyasal kullanımı, insan ve çalışma hakları gibi taleplerin hızla arttığını ekledi.
Ardından düzenlenen panelde seminer izleyicilerden iletilen sorular konuşmacılar tarafından yanıtlandı.