Dünya Gazetesi'nin tecrübeli yazarlarından Sayın Rüştü Bozkurt Metal Döküm Sektörünü kaleme aldı.
Envanteri olmayan sektör, strateji geliştiremez
Döküm sanayimiz 50 bin kişi istihdam ediyorsa….
Salgının yarattığı zaruretlerin doğurduğu maharetlerden biri de, eskiden sahada yaptığımız “sektör toplantılarını” sanal ortamda sürdürülmesi. Değişik sektörlerin sivil örgütleri yöneticileri ve üyeleriyle bir araya geldik. Onlardan biri de ülkemizdeki döküm sanayi mensupları.
Bir soru ile başlayayım: Döküm sanayi olmasaydı neler olurdu? Bugün günlük yaşamımızı derinden etkileyen, yaşamımızı kolaylaştıran birçok nesneye erişemezdik… İçeceklerimizi yudumladığımız bardaklardan tutun da, bindiğimiz otomobil modellerinin ana unsuru olan kaportaları böylesine bireyselleşen yeniliklere erişemezdi.
Döküm ve kalıp üretimi olmaksızın, bugünkü uygarlıkları inşa etmek mümkün olamazdı.
Üretimin bu çok önemli sektörünün bir dizi sorununu var; sorunlar sadece döküm işiyle uğraşanları değil, hepimizi ilgilendiriyor:
Dinamik envanter ihtiyacı
Bütün üretim alanlarında olduğu gibi, döküm üretiminde de ivedi sorunlarından biri, dinamik envanter, şeffaf veri, ileri analitik, net bilgi, derin anlama, kapsayıcı anlamlandırmayla ilerlemektir. Döküm işletmelerimizin yaklaşık dörtte biri bir mesleki örgütte yer almaktadır. Her ne kadar örgütlü olanlar yüzde 80’i temsil etse de, ülkemizde meslek içi örgütlenmenin yaygınlaştırılması, öncelikle meslek içi, sonra da kamuoyuna açık net bilgi paylaşımının artırılması gerekiyor. Veri ve bilgi eksiklikleri, döküm alanında da “yatırım yönetiminin” kalitesini düşürmekte, gereksiz yatırımlarla gelişmenin hızı kesilmektedir. Bilgi Toplumu’nun temel şiari, “net bilgi, etkin koordinasyon ve odaklanmadır”. Tam da bu nedenle, sektörün ciddi bir dinamik envantere ihtiyacını karşılamadan ne strateji geliştirmek mümkündür ne de etkili sonuçlara erişebilmek.
Strateji ve plan ihtiyacı
Döküm sanayinde dünya genelindeki eğilimleri, eğilimlerin yarattığı fırsat ve tehlikeleri izlememizi sağlayacak “büyük veriye” erişmek gerekiyor. Dinamik envanterlerle sektörü bütündeki verilere erişmemizin araçlarıdır. İş yerlerimizin bağımlı ve bağımsız değişkenlerinin ölçülmesiyle oluşturulan standart “küçük veri” olmaksızın büyük veri anlamlı hale getirilemez. Sektörün özelliklerini anlamak, çoklu senaryo planlarıyla yönetmek mümkün olmaz. Envanterlerin sağlayacağı küçük veri ile dünya genelindeki büyük veriyi dengeleyerek strateji kurgulayabiliriz. Strateji kurgulamazsak, bir uçtan öbürüne savrulur, varlıklarımızı israf eder; yaratmak istediğimiz sonuçlara ulaşamayız.
Sektörün belirleyici özellikleri
Döküm sanayinin belirgin özelliklerinden biri “girdi verdiği sektörlerin” yaygınlığı nedeniyle “ileriye doğru etkilerinin” yüksek olmasıdır. Sektör GSMH ortalama büyümesinin üzerinde bir büyüme gösterebilir; bu özelliğiyle de “öncü, sürükleyici ve hassas” üretim alan olarak tanımlanır. Sektöre ileri teknoloji uygulamaları hızla girmekte birlikte “emek-yoğun” özelliğini korumaktadır. “Sermaye-yoğun” özellikleri giderek artmaktadır. “Enerji-yoğun üretim alanı” olması önemli değişkenlerinden bir başkasıdır. Ülkemiz özelinde “yerli girdi” kullanması nedeniyle “net ihracat” ve “net döviz katma değeri” yaratmasını da göz önüne almak gerekmektedir. Meslek örgütleri yöneticileri, ihracatın birim başına -kilogram fiyatı- 4 dolar düzeyine erişildiği belirtilmektedir. Sektörle ilgili karar vericilerin belirtilen yapısal özellikler ve benzerlerini dikkate almalıdır.
Ölçek, teknoloji ve yönetişim etkileri
Ülkemizde üretim sektörlerine yatırım yapılırken, ölçek ekonomisi ve ölçek erişilebilirliği yeterince dikkate alınmamıştır. Ayrıca, sektörlerde birleşmeler ve işbirliklerinin önündeki kültürel engeller de aşılamamıştır. Üretim yapılandırılırken, uluslararası rekabetin eğilimleri izlenmemiş, tedarik, işleme ve dağıtım bir bütün olarak yönlendirilmemiştir. Herkesin dilediği gibi yatırım yapması sonucu, “ mikro ölçek işletmeler” baskın hale gelmiştir. Bu eğilim döküm sanayimiz için de geçerlidir. Uluslararası piyasalara erişebilme potansiyelleri olan işyeri sayımız sınırlıdır. Sektörün geneline baktığımızda, diğer üretim alanları gibi rekabet edebilir ölçek sorunu vardır. Rekabet edebilir teknoloji donanımına sahip olması gerekmektedir. Rekabet edebilir yönetişim anlayışı var olması ve varlığını sürdürmesinin gerek şartıdır.
Özellikle dijital teknolojinin yarattığı yeni potansiyeller, mobil iletişim alanında 5G standardının yaygınlaşması, üretim, ulaşım ve iletişimin oluşturduğu ticaret ağlarının yapılanmalarını hızla değiştirmektedir. Bu açıdan, döküm sanayimizde de uluslararası pazarlara erişebilir ölçekteki piyasa yapıcı kuruluşlar ile küçük ve orta ölçek işletmelerin işbirliği olanaklarını analiz etmek, fırsatları hayata taşımak bir çıkış yolu olarak görülmelidir. Ölçek , teknoloji, yönetişim, ulaşılabilirlik, erişilebilirlik, yeni ticari platform yapılarının etkileri, sürdürülebilirliği sağlayan ekosistem oluşturulması sektörün gündemidir.
Ar-Ge, tasarım ve inovasyon ihtiyacı
Diğer üretim alanlarında olduğu gibi, döküm sanayimizde de Ar-G, tasarım ve inovasyon varlığı korumanın gerek şartları olmuştur. Kuşkusuz, Ar-Ge çalışmalarında siyasi irade ve bürokrasinin net uygulamalarının ciddi etkileri vardır. Kamu yönetimi sektörü geliştirmenin aktörlerinden sadece biridir. Sektörü asıl geliştirecek olan, girişimcilerin uygulamaları olacaktır. “Ar-Ge” için gerekli fazlayı üretemeyen işyeri ölçeklerinde kaldığımız sürece sektörün rakipler karşısında gerileme olasılığı vardır. Ayrıca, Ar-Ge çalışmalarının beslediği “tasarım gücü” de önemlidir. Güçlendiren, sürdüren ve verimlilik yenilikleri bağlamında “inovasyon” da sektörün kaçınamayacağı alanlardır. Sektörün ülke ekonomisine katkılarını büyüterek sürdürmesi için tartışmalarımızı sadece sonuçlar üzerinde yapmamalıyız. Eğilimleri yaratan ve eğilimleri besleyen bu “dip dalgalara” zihinsel ve uygulama hakim değilsek çözümler üretemeyiz.
Fiziki altyapı ve işlem maliyetlerinin etkisi
Döküm sanayimizin fiziki altyapı olarak “sektör özelindeki” sorunları, ülkenin değişik yörelerine dağılmış olmaları, küçük ölçekli yapılanmaları, OSB dışında olanların mekânlarındaki elverişsizlik, daha uygun iş yerlerine geçme süreçleri şeklinde özetlenebilir. Sektörün bir de ülke ölçeğindeki “fiziki sermaye stoku eksikliklerinden” kaynaklanan sorunları var: Demiryolu ağının yeterli olmaması ve hizmet arzının sınırlı kalması onlardan biri. Bazı döküm üretim merkezlerine demiryolu ulaşsa da, hizmetin nicelik ve niteliği dökümcünün işini kolaylaştırmıyor. Bu açıdan bir dönem umut kaynağı olan BALO Projesi’nin açık ortamlarda alabildiğine sorgulanması, gelecek açısından ders çıkarmamız için gerekli. Proje ile ilgili bizim yazdıklarımız da dahil geçmişe dönük geribildirime dayalı sorgulama özgüveni gösteremezsek, aynı yanlışları tekrarlar ve israfı sürdürürüz. Ayrıca, limanlarımızın durumunu, konteyner teminin avantaj ve dezavantajlarını, lastik tekerlekli araçlarla deniz ve demiryolu ulaşım sistemleri maliyet etkilerini de özenle analiz etmeliyiz. Ülkenin fiziki altyapısının durumu, üretim maliyetleri kadar işlem maliyetlerini de etkiliyor; her iki maliyetteki gelişmelerin hızını ve yönünü de sorgulamalıyız. Sektörde, “fiziki altyapıların” doğrudan dönüştürme ve işlem maliyetleri üzerindeki etkileri konusunda net bilgi sahibi olmazsak, etkin koordinasyon yapamaz, odaklanamaz ve rekabet gücü yaratamayız.
“Çin Faktörü” nün dikkate alınması
Çin dünya döküm üretiminin yüzde 50’sini tek başına yapabilmektedir. Çin iç pazarının büyüklüğü kadar, gelişmiş büyük pazarların ihtiyaçlarını karşılama gücünün yarattığı bir etkileşim içindedir. Ayrıca, uzun dönemli geleceği güven altına alacak altyapılar oluşturmaktadır. “Bir Yol Bir Kuşak Projesi”nin döküm sanayimize etkilerini analiz etmeden sektörü uzun soluklu geliştirebilir miyiz? Çin’in doğusundan başlayan, Kazakistan sınırında oluşan büyük lojistik merkezde toplanan ürünlerin bir haftada Amsterdam’a ulaştırılması planı adım adım ilerlemektedir. “İpek Demiryolu” konusunda Rusya ile yapılan büyük ölçekli ortak yatırım, ülkemizin coğrafi üstünlüğü açısından elde ittiğimiz avantajları açısından izlenmesi ve değerlendirilmesi gereken hususlardır. ”İpek Denizyolu” bağlamında yapılan bir dizi liman ve limanlara erişimi kolaylaştıran karayolu ve demiryolu yatırımlarını da değerlendirmemiz gerekir. Yunanistan’da Pire limanını Çin’in alması, Atina, Selanik, Belgrad ve Budapeşte hızlı demiryolu yatırımı özenle analiz edilmesi gereken gelişmeler planlanamaz, etkili sonuçlar yaratılamaz.
İleri otomasyon ve otonom uygulamaların etkisi
Döküm sektörümüzün güncel sorunları kadar belki de onlardan daha çok tartışması gereken bir başka eğilimi daha anımsatalım: Yaklaşık 50 yıl önce yarı iletken teknolojilerin gelişmesi ve dijital uygulamalar gelişmekte olan ülkeleri, geleneksel üretim alanlarında cazip hale getirdi. Gelişmiş ülkeler birçok üretim alanında, “ucuz emek” alanlarına yöneldi. Son 10 yılda ise eşanlı ve kesintisiz bağlantı olanakları, kesintisiz ölçme ve kaydetme sistemleri, insanların, eşyaların ve sistemlerin bağlantısında yeni boyutlar getirdi. İleri otomasyon ve otonom uygulamaların yayılması, insanlık tarihinde ilk kez teknolojinin işlevine de yeni boyutlar ekledi: “Teknoloji, insanın performansını artırma işlevine, insanın yerini alma işlevini” kattı. Bu katkının ilk örneği bir ayakkabı fabrikasının Vietnam’daki işletmelerini Almanya ve Atlanta’ya taşımasında gördük. İleri otomasyon ve otonom uygulamaların döküm sanayimize etkilerini sorgulamazsak, döküm üretiminde de sağlıklı bir gelecek yaratamayız. Sektörle ilgili aktörler olan siyasi irade, bürokrasi, girişimciler, meslek örgütleri yöneticileri ve medya mensupları döküm sanayimizin yakın geleceğinin temel değişkenleri üzerinde kafa yormalıyız.
Atık kum havuzları ve değerlendirme alternatifleri
Döküm sektörümüzün “atık kum sorunu” da bireysel çözülürse yüksek maliyet oluşturur. Ortak çözümler üretmek için başta malzemeyi değerlendirme sorunu, sonra da “atık havuzları” oluşturma konusunda bir “ana plan” yapılmalı, neler olabileceği, nelerin olmayacağı ve fiziki yerleşim ve finansal büyüklük açısından ortaya konmalı, ortak bir dille kamuoyu ve ilgilerle paylaşılmalı.
İş gücünün nicelik ve nitelik sorunları
Hem hemen her üretim alanında, etkisi farklı olsa da “iş gücü sorunu” var… Beyaz yakalı açısından üniversitelerin iş gücü arzında çok, hem de çok büyük nitelik sorunu var. Mavi yakalı açısından da, sektörlerle ilgili algıdan tutun da yeni kuşakların çalışma konusuna yükledikleri “anlam” bakımından da çözmemiz gereken dağ gibi sorunlar yaratıyor.
Döküm sanayimiz de ise sektörün görüntüsü nedeniyle “iş gücü sorunu” çok ileri düzeyde. Bu konu işletme ölçeğinden bakılarak da, kamu sorumluğu olarak da gündemde diri tutulmalı.
Teşvik Sistemi bağlamında sektörün yönlendirilmesi
Teşvik sistemleri üretim alanlarının kaldıraçlarından biridir. Döküm sanayimizde de “proje-odaklı teşvik sistemini” sorgulamalıyız. Bazı girişimcilerin, “ projeleri seçen ve destekleyen birimlerde uzmanlık ve liyakat eksikleri nedeniyle sorunlar yaşanabileceği” endişelerinde haklılık payı var. Yine de her şeyin çok hızlı değiştiği, simetrik olmayan ilişkilerin oluştuğu günümüzde, proje-odaklı teşvik sistemi uygun bir yol gibi gözüküyor. Ayrıca ülkemizde bir “Döküm Sanayi Ana Planı” yapılabilir ve uygulama iradesi gösterilirse, döküm sektörümüz için yeni nesil ihtisas OSB’leri konularını da bu bağlamda ele alabiliriz.
İki yazı halinde paylaştığımız düşünceler bir “dış gözlemcinin” düşünceleridir. Virgülüne kadar sorgulanmalıdır. Beni ikna ettiğiniz noktaya kadar doğrularıma sahip çıkarım, ikna ettiğiniz an size katılmaya hazırım. Özgür düşünelim ki, uzun soluklu çözüm üretecek özgün fikirler üretebilelim…