Yeni tip koronavirüs (Covid-19) pandemisiyle birlikte tüm dünyada tedarik zincirinde yaşanan sorunlar 2020 yılında olduğu gibi 2021 yılında da devam ediyor.
2020 yılında dünyaca mücadele edilen pandemi sürecinde, birçok ilk ile karşılaştığımız gibi tedarik zincirinde, daha doğrusu uluslararası ticarette de birçok ilk yaşandı ve yaşanıyor. Haftalarca limanlarda bekleyen gemiler, gümrük kapılarında bekleyen tırlar, yükleme için aranan fakat bulunamayan boş konteynırlar…
En yakın noktadan, dünyanın kendisine en uzak noktasına kadar ihracat yapan Metal Döküm Sektörü pandemi sürecinde rekabet ve üretim gücünü koruyabilmek için büyük bir çaba sarf ediyor. Metal Döküm Sektörümüzün girdi maliyetlerinde yükselen fiyatları nasıl karşıladığı ve bunu kendi satışına nasıl yansıttığını, pandeminin tedarik zincirine etkilerini ve sektörde gelecekte neyin beklendiğini Türkiye Döküm Sanayicileri Derneği üyeleriyle konuştuk.
Uluslararası ticaretin nitelik ve nicelik olarak zirve noktası olan 21. Yüzyılda küreselleşmenin en somut sonuçlarından biri olan “Hızlı Uluslararası Ticaret” bu yüzyılın 20. yılında hiçbir otoritenin öngöremediği bir durumla karşı karşıya kaldı. Yeni tip koronavirüs (Covid-19) salgınının damga vurduğu 2020 yılı, gündelik hayattaki teması durdurduğu gibi küresel teması da durma noktasına getirdi. Pandemi, dünyanın küresel bir köy olmadığını hepimize gösterdi.
Bu yüzyılın öne çıkan kavramlarından “dijitalleşme” yerel ve global düzeyde iletişimin ve üretimin devam edebilmesine sağladığı katkı kuşkusuz tartışılmayacak ancak küreselleşme, dijitalleşme vb durumlar pandemi sürecinde uluslararası ticarette yaşanan büyük aksaklıkların önüne de geçemedi. Yeni tip koronavirüs (Covid-19) salgınının pik yaptığı 2020 Şubat-Mayıs dönemi bilindiği gibi tüm dünyada kapanmaları da beraber getirdi.
Bu zor dönemden sonra dünyanın “yeni normal” olarak adlandırdığı Haziran ayıyla birlikte hayatın az da olsa normale dönmesi birçok sektörde ağır da olsa toparlanmayı da beraberinde getirdi. 2020’nin son çeyreği, Metal Döküm Sektörümüzün de öngörülenden daha hızlı bir toparlanma yaşadığı dönem oldu. Metal Döküm Sektörümüz, üretimde yaşanan olumlu gelişmelerle zor geçen 2020 yılını geride bıraktı.
Üretiminin büyük bir kısmını ihraç eden Metal Döküm Sektörümüz, ihraç ettiği ürünün üretimini yapabilmek için de diğer sanayi sektörleri gibi büyük oranda ithalata bağımlı bir sektör. Üretimde toparlanmanın yaşandığı 2020 yılı son çeyreğinde başlayan, özellikle lojistik tarafında Aralık ayında yaşanan ve yeni yılla birlikte devam eden sıkıntılar ana girdiler tedariğinde belirsizlikleri de beraberinde getiriyor. Ana girdi tedariğinde şimdiye kadar yaşanan sıkıntılar her ne kadar üretimi aksatmasa da, yaşanan arz – talep ve fiyat dalgalanmaları üretimi hangi yönde etkileyeceğini önümüzdeki dönemde daha net gösterecektir.
Temelde yeni tip koronavirüs (Covid-19) salgınından kaynaklı yaşanan lojistik sıkıntılar arz - talep ve fiyat dalgalanmalarının nedeni olarak gösteriliyor. Metal Döküm Sektörümüzde yaşanan bu sorunları sektör paydaşlarından aldığımız bilgiler doğrultusunda bir önceki yazımızda Türkiye Döküm Sanayicileri Derneği tedarikçi üyeleri ve lojistik firmalarıyla konuşmuştuk.
Arz-talep ve fiyat dalgalanmalarının yarattığı sorunların üretime yansımaları, yerli tedariği olmakla birlikte büyük oranda ithalata dayalı üretim yapan Metal Döküm Sektörümüzün girdi maliyetlerinde yükselen fiyatları nasıl karşıladığı ve bunu kendi satışına nasıl yansıttığını, pandeminin tedarik zincirine etkilerini ve sektörde gelecekte neyin beklendiğini Türkiye Döküm Sanayicileri Derneği üyeleriyle konuştuk.
Niyazi AKDAŞ – Akdaş Döküm Yönetim Kurulu Başkanı
Tüm dünyada azalan üretim ve sevkiyat hacminden dolayı araç trafiği azaldı. Giden araçlar gittikleri ülkeden yük temin edemedikleri zamanlarda çok uzun süre geri dönemediler. Bu nedenle alternatif nakliyeci ve araç olanakları azaldı, arz-talep dengesi bozuldu ve fiyatlar arttı.
Pandemi boyunca tedarik sürecini değerlendirdiğimizde; düzenli alım yaptığımız malzemeleri belirlenen tedarikçi listemizdeki firmalardan temin ediyoruz. Bu firmalar ise dönemlik gereksinim miktarlarımızı stoklayıp bizim verdiğimiz tedarik planına göre tarafımıza sevk ediyorlar. Dolayısıyla pandemiden kaynaklı çok ciddi bir tedarik sorunu yaşamadık.
Ayrıca pandeminin başında, belirsizlik olduğu için ve temkinli olmak adına minimum maksimum stok seviyelerimizi revize ederek artırdık. Bu da yine kritik stok seviyelerine gelmeden tedarik yapılmasını sağlamış oldu.
Pandemi boyunca nakliye sürecini değerlendirdiğimizde ise; Çin ile ABD arasındaki ticaret akışında yaşanan sorunlar nedeniyle konteynır hareketliliği durdu. Konteynır fiyatları neredeyse yüzde 50 arttı.
Anlaşmalı nakliye firmalarından bile araç bulmak zorlaştı. Tüm dünyada azalan üretim ve sevkiyat hacminden dolayı araç trafiği azaldı. Giden araçlar gittikleri ülkeden yük temin edemedikleri zamanlarda çok uzun süre geri dönemediler. Bu nedenle alternatif nakliyeci ve araç olanakları azaldı, arz-talep dengesi bozuldu vefiyatlar arttı.
2021 Yılı İle Birlikte Hurda Fiyatlarında Düşüş Eğilimi Var
Ana üretim girdilerimizi anlaşmalı olduğumuz aracı yurtiçi firmalardan alıyoruz ve yabancı para birimi ile tedarik ediyoruz. Bu malzemelerin tedariğini Türk Lirası üzerinden değerlendirdiğimizde; sadece kurdan kaynaklı bir fiyat artışı yaşadığımızı söyleyebiliriz. En önemli girdimiz metal ve bunun piyasası ise maalesef çok değişkenlik gösterebiliyor. Özellikle 2020’de pandemi sürecinin başında fiyat artışı çok yaşanmadı ancak hurda fiyatları 2020 son çeyrekte üretim artışına paralel olarak ani yükselme eğilimine girdi. 2021 başından beri ise düşüş eğilimine girdiğini görmekteyiz.
Girdi Fiyat Artışını Satış Fiyatlarına Yansıtmak Çok Doğru Değil
Biz genellikle yurtdışına sevkiyat yapmaktayız ve yabancı para birimi ile satış yapıyoruz. O nedenle girdi fiyatlarında yaşanan artışları, aynı paralellikte satış fiyatlarına yansıtmak mümkün değil. Özellikle dünya çapında üretimde yaşanan düşüşten kaynaklı olarak, müşterilerimizin tedarikçi alternatiflerinin arttığını biliyoruz. Bu nedenle, girdi fiyat artışını satış fiyatlarına yansıtmanın çok doğru bir yaklaşım olmayacağını düşünüyoruz.
Türkiye’nin Coğrafi Avantajı Var
Türkiye, Avrupa’ya Uzakdoğu’ya oranla daha yakın bir bölgede olmanın avantajına sahip. Bu süreçte, Avrupa’daki döküm alıcıları da coğrafi olarak daha yakın bölgelere yönelecek ve bu ise bizi mutlaka olumlu etkileyecektir.
Pandemiden Kaynaklı Belirsizlikler Devam Ediyor
Tüm dünya olağanüstü bir dönemden geçiyor. Pandeminin ilk aylarına kıyasla süreci çok daha iyi yönetiyoruz. Belirsizlikler kısa vadede kısmen azaldı diyebiliriz. Ancak orta ve uzun vadede belirsizlikler devam ediyor. Önceki dönemlerde bir yıl sonrası için satışlara dair tahminler yapabiliyorken şu anda önümüzdeki üç aya ait bile projeksiyon yapabilir durumda değiliz.
Pandemi süreci de bir kriz dönemidir. Finansmanını ve süreci doğru yönetebilen güçlü firmalar için ise iyi bir fırsattır. Bu süreci ülke ve sektör olarak fırsata dönüştürebilmeliyiz. Bu süreçten sonra büyük bir değişiklik ile hayatımıza devam edeceğiz. Bu salgın, üretim sürecinde esnek olmak, uyarlanabilirlik ve sağlıklı çalışma ortamlarının güvenliğini sağlanmak konularında büyük bir dönüm noktası oldu. Bu süreçte alınan önlemler, salgının hızı azalsa bile her zaman hayatımızda yer alacak gibi duruyor.
Emre GİRAY - Demisaş Döküm Genel Müdürü
Türk döküm sanayisine hizmet veren firmaların bu dönemde başarılı bir sınav verdiğini, sektörümüze ciddi destek olduklarını düşünüyorum.
Pandemi tedarik zincirimizin müşteri tarafında sıkıntı yaratsa da hammadde ve malzeme tedariği konusunda ciddi bir sıkıntı yaşamadık. Türk döküm sanayisine hizmet veren firmaların bu dönemde başarılı bir sınav verdiğini, sektörümüze ciddi destek olduklarını düşünüyorum.
Fiyat Artışları Üretimi Etkileyecek Noktaya Gelebilir
Bu dönemde girdi fiyatlarında yaşanan dalga boyu yüksek volatilite yönetmesi oldukça zor bir sorun. Dökümhaneler hammadde alımından müşteri tahsilatına kadar olan süreci finanse etmek durumunda. Dolayısıyla girdi maliyetleri hızla ve yüksek oranda arttığında finanse edilecek tutar çok büyüyor.
Özellikle finansman gücü daha kısıtlı olan firmalarda, mevcut yüksek kredi maliyetlerini de düşünürsek, bu artışlar üretimi etkileyecek noktaya gelebilir. Nitekim aralık ayında yaşanan hızlı ve yüksek maliyet artışlarında Hindistan’da birçok dökümhanenin faaliyetlerini durdurduğunu gördük.
Maliyet Artışlarını Satış Fiyatlarına Yansıtmak Gerekiyor
Yukarıda belirttiğim gibi yükselen girdi maliyetleri finansman sorunu yaratıyor. Ancak Türk döküm firmaları genel olarak bu zorluğu atlatabilecek güce sahip. Bence asıl risk bu artışları bu satış fiyatlarımıza yansıtma tarafında. Bu artışları zamanında ve doğru oranda yansıtamazsak o zaman firmalarımız için sürdürülebilirlik sorunu yaşanabilir. Zira tek sorun artışları satış fiyatlarımıza öyle ya da böyle yansıttığımız ana hammaddelerde değil. Alyajlar gibi diğer yardımcı malzemelerde de gerek emtia fiyatlarındaki artıştan gerekse de navlun fiyatlarındaki artıştan kaynaklı ciddi maliyet artışları var. Bunları mutlak suretle satış fiyatlarımıza yansıtabilmemiz gerekli.
Uzakdoğu Yerine Yakın Coğrafyaya Yönelme Eğilimi Var!
Avrupa’daki müşterilerin hem Uzakdoğu yerine daha yakın coğrafyalardan ürün tedarik etme eğilimi hem de Avrupa’da birçok dökümhanenin mali sıkıntılar sonucu faaliyetlerini durdurma ya da azaltma eğiliminde olduğu böyle bir dönemin Türk döküm sektörüne olumlu yansıyacağı görülüyor. Umarım kağıt üzerindeki bu avantajlı durumun somut yansımalarını hızla görürüz.
Pandemi ve Etkileri Uzun Bir Süre Devam Edecek
Özellikle aşı haberleriyle tünelin ucundaki ışığın görüldüğü yönünde bir algı tüm dünyaya hakim oldu. Ancak aşı sürecinde yaşanan sıkıntılar, virüsün mutasyonu ve ülkelerdeki kısıtlamaların devamıyla görünen o ki pandemi bitti demek için daha çok uzun bir yol var. Korkarım ki önümüzdeki dönemde bu belirsizlikleri yönetmeye devam edeceğiz.
Oğuz ÖZMEN – Cevher Jant Sanayi COO / İcra Kurulu Üyesi
İhracat yapan üreticilerin rekabet güçlerini koruyabilmeleri adına maliyetlerin belirli bir seviyede tutulabilmesi konusunda desteklenmesi gerektiğini düşünüyoruz.
Alüminyum dökümle ilgili bizim ana girdilerimiz Çin ve Güney Asya’dan gelmese de tüm rotalarda etkili olan navlun artışları bizleri de önemli miktarda etkilemiş durumda. Özellikle ihracat yapan üreticilerin rekabet güçlerini koruyabilmeleri adına bu maliyetlerin belirli bir seviyede tutulabilmesi konusunda desteklenmesi gerektiğini düşünüyoruz. Hem hammadde hem de yatırım yaptığımız tezgahların kurulumları konusunda pandemi kaynaklı gecikmeler yaşadık ancak yönetemediğimiz ölçüde büyük bir kriz yaşamadık diyebiliriz.
Güçlü Know-How, Yüksek Verimlilik Ve Çevik Bir Yönetim Stratejisi Uygulamak Zorundayız
Dengenin bozulması çoğunlukla risk ve maliyetleri arttırıcı yönde bir etki yapıyor. Burada hammadde ve enerji kaynaklarına yakın olan üreticiler bu krizleri görece daha kolay atlatabilme şansına sahipler. Biz ülke olarak ne yazık ki; ne hammadde kaynaklarına yakınlık ne de enerji maliyetleri konusunda en iyi konumdaki ülkeler arasında değiliz. Buradaki dezavantajımızı, güçlü know-how, yüksek verimlilik ve çevik bir yönetim stratejisi ile ortadan kaldırmak zorundayız. Rekabetin Türkiye’ye yansıması kriz olmadan önce de bu şekildeydi, kriz ile birlikte önemi daha da arttı diyebiliriz.
Girdi Fiyatlarındaki Artışa Rağmen Ayakta Kalabilmenin Pratikte İki Yolu Var
Burada her üreticinin müşterileri ile farklı anlaşmaları var. Girdi fiyatlarındaki artışa rağmen ayakta kalabilmenin pratikte iki yolu var, bir tanesi artışları fiyatlara yansıtabilmek, diğeri de verimliliği arttırarak proses maliyetleri, sabit maliyetler ve kalitesizlik maliyetlerini aşağıya çekmek. İlkinde tüm kontrolün üreticide olmadığı açık, burada fiyatı ve pazarlıklardaki gücünüzü çoğu kez arz ve talebin dengesi belirliyor.
Çoğunlukla bu iki yoldan herhangi biri tek başına yeterli olmuyor, ikisi için de eş zamanlı olarak mücadele etmek gerekiyor. Her ikisini de yapamayanların ise ayakta kalma şansı yok.
Adil Rekabet Koşulları Yok
Pandeminin tedarik zincirinde yaptığı değişikliklere ve Uzakdoğulu üreticilerin Avrupa/Türkiye’deki güçlerinin azalacağı varsayımına çok fazla güvenerek hareket edilmemesi gerektiğini düşünüyorum. Rekabet ve maliyet baskısı bu kararların önümüzdeki yıllarda tekrar tekrar gözden geçirilmesini zorunlu kılacaktır. Uzakdoğulu üreticilerin Avrupa’da firma satın alarak ve/veya Afrika’ya fabrika açarak da Avrupa ve Türk pazarına atak ettiğini ve etmeye devam edeceğini akıldan çıkartmamak gerekiyor. Burada devletlerin fırsat eşitliği ve adil rekabetin sağlanması hususunda gözlemci ve garantör olmaları çok önemli.
Afrika’ya yatırım yapan ve hammaddeyi kendi ülkelerinde sağlanan çeşitli sübvansiyonlar ile size göre yüzde 20 daha ucuza alma şansı olan bir Uzakdoğulu üretici var ise, burada eşit rekabet koşullarından söz edemeyiz. Maliyetin yaklaşık yüzde 50’sinin hammaddeden oluştuğu bir projede, verimliliğiniz ne kadar üst düzeyde olursa olsun, hammadde fiyatında yüzde 20 yukarıdan başlayıp projeyi alma şansınız olmaz. Dolayısıyla olası tekelleşme risklerinin önüne geçebilmek adına adil rekabet koşullarının sağlanması tüm ülkelerin devlet otoriteleri tarafından yakından takip edilmeye devam etmelidir.
Pandemiyle Birlikte Ortaya Çıkan Kalıcı Değişiklikleri İyi Okumalıyız
Metal Döküm sektörünün pandemi sürecinde genel ekonomik konjonktürü takip ettiğini/edeceğini düşünüyoruz. Pandeminin oldukça sert yaşandığı 2020 2. Çeyreğinde tüm sektör ciddi kan kaybetti, fakat sonrasında özellikle Avrupa’nın tekrar açılması ile hareketlenme arttı ve üretim kapasiteleri tekrar yükselmeye başladı. Geliştirilen aşıların uygulama oranlarının artması ile 2. Çeyrekten itibaren pandeminin zayıflayacağını, yıl sonundan itibaren de etkisinin büyük oranda kontrol altına alınacağını düşünüyoruz. Tüketici tercihlerindeki değişiklikler ise (uzaktan çalışma, ev elektroniği kullanımı, dijitalizasyon vb) büyük oranda kalıcı olacak. Özellikle bu kalıcı değişiklikleri iyi okumak zorundayız.
Endüstri 4.0 Uygulamalarına Hızlı Bir Şekilde Yönelmemiz Gerekiyor
Türkiye’deki üreticilerin bilgi birikimlerini Endüstri 4.0 ve dijitalizasyon uygulamalarına daha çok yönlendirmeleri gerektiğini düşünüyoruz. Burada firmaların ciddi bir yönetim stratejisi geliştirmeleri ve bu projeleri hayata geçirebilecek güçlü bir ekip oluşturmaları gerekiyor. 10 yıllık bir dönem içerisinde ucuz işgücünün yeterli olmadığını çok daha sert bir şekilde göreceğiz, zira bizim 1000 kişi ile yaptığımız işleri Endüstri 4.0 uygulamalarına yatırım yapan Avrupa’lı rakiplerimizin 200-250 kişi ile yapabiliyor olacaklar. Fiziksel kas gücüne dayalı işgücünün minimize edildiği ve “Karanlık Fabrikalar” olarak adlandırılan fabrikaları Avrupa’da görmeye başladık. Bu uygulamaların yaygınlaşması ile birlikte işler zorlaşacak.
Türkiye’de ilk aşamada insanlar ile robotların yan yana olmasa da görevleri paylaşarak uyumlu bir şekilde çalışabildikleri hibrit sistemlere geçişi başarmak zorundayız. Bu dönüşümü hızlı yapabilecek bir sermaye birikimimiz olmasa bile gelecekte ayakta kalmak isteyen firmalar en hızlı şekilde bu yolculuğa başlamak zorunda. Sadece fason üretici kıskacında kalan, tasarım ve ürün geliştirme yapamayan, süreçlerinde dijitalleşmeye geçişi planlamayan firmaların ne yazık ki bir geleceği olmayacak.
Üniversite ve sanayilerin bir arada çalışarak birlikte gelişebilecekleri en önemli alanlardan birisi Endüstri 4.0, yazılım ve dijitalleşme uygulamaları. Henüz ara kapatamayacağımız kadar açılmadı, ancak 5-10 sene içerisinde zamanında harekete geçen ile geçmeyen firmalar arasında eksponansiyel farklar oluştuğunu göreceğiz. Dolayısıyla daha rakiplerimiz de arayı çok açmamışken, eğer hala harekete geçmediysek koşmaya başlamalıyız.
EU Bölgesi Kara Taşımacılığı Ulusal Ve Sektörel Değerlendirme
Covid-19 Metal Döküm Sektörünün Tedarik Zincirini Nasıl Etkiliyor?
“Navlun Seviyelerinin 2019 Düzeyine Dönmesi Birkaç Yılı Bulabilir”